Ali Değermenci

Ali Değermenci

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazeteci arkadaşım Dr. Barış Esen, sosyal medyada bir paylaşımında; “Formula 1’de adamlar 4 lastiği 2.2 saniyede değiştiriyorlar. İnanılmaz!” ifadelerine yer verdi. 

Yaşadığımız çağda her şey hızla ölçülebiliyor. Sanki yavaşlayan cehennemin çukuruna düşüyormuş gibi. Zaman insana yetmiyor. İnsanlık bir koşuşturma içinde, hiç kimse hiçbir şeye yetişemiyor. Sabah yollara düşüyor, iş yerinde işleri yetiştirmek için olağanüstü bir gayret sarf ediyor. Bankalar arasında havale birkaç saniyede yapılamayınca sorun çıkabiliyor, fabrikalarda üretim hızlanıyor; tüketici hemen satın almak, hemen tüketmek istiyor; sosyal medyada artık 5-6 saniyeden fazla video izlenmiyor. İşin doğrusu insanlık Stefan Zweig’ın “Amok Koşucusu” gibi uçuruma doğru, Gabriel Garcia Marguez’in “Kırmızı Pazartesi”sindeki gibi cinayetin gerçekleşeceğinden haberi olmasına rağmen, sessiz, suskun sonucu karşılıyor. Bugünün trendi bu! Kabullenilmiş yılgınlık da denilebilir. 

Haberin Devamı

Ömrün yetmediği bir hayat 

Sonra insanlık bu kadar koşuşturma içindeyken mutluluğu, huzuru arıyor; iyi yaşamak, mutlu olmak istiyor… Ama olmuyor ve hayat göz açıp kapayınca bitiyor veya ıskalanıyor! 

Kapitalizm insanlığı, hızlı üretme, hızlı tüketme konusunda yarıştırıyor. Ne kadar satın alırsa o kadar mutlu olacağını bize her gün anlatırken satın almanın sonu gelmiyor. Reklam bombardımanı altında, arzunun her geçen gün artırıldığı, sahip olmanın, kazancın daha fazlasının istendiği bir girdap haline dönüşüyor. Çalış-kazan ve harca, kapitalizmin insanlığa dayattığı bir efsunluk hali! 

Modern insanın mutluluk sorunu

İnsanlık görece her gün ilerliyor, gelişiyor; bilim sayesinde ömrü de uzuyor. Ancak, daha konforlu ve kaliteli bir yaşam için gerekli kazancı sağlamasına rağmen mutsuz ve umutsuz. Öyle ki modern dünyada antidepresan kullanım oranları, ruh sağlığı bozuklukları, intiharlar çığ gibi büyüyor. 

Modernite insanlığı bir kalıba soktu, aynı kadrajda insan yetiştirdi; aynı kalıpta giydiriyor, yediriyor ve aynı kalıpta da düşünmesini de sağlıyor. Fakat ortaya çıkan sonuç insanlığın mutsuzluğu! 

Haberin Devamı

Pahom’un hikâyesi 

Dünyanın en çok okunan yazarlarından Lev Tolstoy’un, 100 yıl önce yazdığı kitaplarında karakterleri üzerinden anlattıkları, bugünün insanına ders verir niteliktedir. Taşrada televizyona ulaşmanın zor, radyo sahibi olmanın değer taşıdığı dönemlerdi. “Radyo Tiyatrosu” vardı. Lev Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar’’ isimli kitabındaki bir hikâye, radyo tiyatrosuna uyarlanmıştı. Tolstoy ile ilkokula başladığım 7 yaşında tanışmıştım. 

Tolstoy, daha fazlasını isteyen, daha geniş arazilere sahip olmak için yanıp tutuşan Pahom’un hikâyesini anlatmıştı. Pahom, bir gün uzak bir diyarda, bir Reis’in isteyene istediği kadar toprak verdiğini; sabah güneşin doğuşu ile koşmaya başlayıp batana kadar aynı noktaya gelmek kaydıyla kat ettiği yer kadar araziye sahibi olacağını duyar. Reis’e gider ve güneşin doğuşu ile koşmaya başlar. Tarlalar, bağlar, bahçelerden geçer. Tam geri dönecekken ırmaklar, güzel araziler görür onları da arazisine katmak ister. Gün boyunca hiç durmadan koşar, ama harap bitap düşer. Her an güneş batacaktır, başladığı noktaya can havliyle ulaşmak ister. Ancak Pahom başladığı noktaya varmasına metreler kala, yere yığılır ve ölür. Uşak, Pahom’u sığabileceği bir toprak kazar ve  

Haberin Devamı

“Onun şimdi ihtiyaç duyduğu, topu topu iki metrelik bir topraktı” der Reis… 

Günümüzde insanlığın durumu da bu bitmeyen, doymayan arzulamaya benzemiyor mu? Tolstoy ise insanlığın mutsuzluğuna karşılık olarak; bir filozof tavrıyla “hayatta en değerli şeyin iyi insan olmak, açgözlü olmamak, yetinmesini bilmek, tefekkür etmek, mutluluğu ve huzuru servetle değil, gönülle elde edebileceğini; insana, doğaya, hayvanlara iyilik yapmanın insanı huzura erdirdiğini” anlatıyordu. 

Markaların tanrılaştığı bir zaman 

Modern insana baktığımızda; çok ciddi travma düzeyinde sorunlarla karşı karşıya kaldığı söylenebilir. Ruh sağlığını düzeltmek için antidepresan kullanan, hayatın anlamını kaybetmiş, markalara sahip olmak için yaşayan, sağlıklı bir hayat için sağlığından olan, ileride rahat etmeyi düşünürken ölümle burun buruna gelen insan! Modern çocuklar, doğduklarında bir yarış atına dönüştürülen, sınavdan sınava, okuldan okula koşturulan, hayata atılınca bir ev almak için 20 yıl ödemeli kredi çeken, bir haftalık tatil için 12 ay taksit ödeyen, akıllı telefon için boğazından kesen, çalışmaktan başka bir hikâyesi olmayan, mutluluğu ileride bir yere erteleyen ama hiçbir zaman o hayale ulaşamayan insan… 

Ana arterden değil patikadan yürümek 

Bu hayatı bize modernite ve vahşi piyasanın arzusu pompalıyor. Oysa daha farklı, daha anlamlı bir hayat mümkün. İnsanlık tarihi boyunca binlerce filozof başka bir hayatın mümkün olduğunu bize anlattı. Başka bir hayat var; ancak prangalardan kurtulup, kalabalıkların peşinden değil, patikaya sapmakla mümkün görünüyor. Bireycilikten, egoizmden, azgın arzudan, markaların kölesi olmaktan çıkarak, insanlığa, doğaya iyilik etmeyi öğrenmeli insan. Alevi sözüdür, “İyilik iyidir” diye… İki yakası bir araya gelmeyen, olağanüstü zamanlardan geçen, mutsuz ve huzursuz insan iyilik yaparak, bencillikten çıkıp toplumun bir parçası olduğunu öğrenerek ancak mutlu olabilir. 

John Donne’nin dediği gibi: “Hiç kimse ada değildir, kendi başına bütün de değildir, herkes kıtanın bir kısmı, okyanusun bir parçasıdır.” 

“Dünyanın tümden değişmesi ve insanlığın, antik kölecilikten emperyal kapitalizme kadar hiç sekmeden ona daima tahakküm eden oligarşik yapılardan tamamen kurtulması, gerçek bir mutluluğun herkese sunulmuş yaşamsal bir olanak olabilmesi için başlangıç koşuludur.” 

Alain Badiou / Gerçek Mutluluğun Metafiziği 

Mutlu bir hayat için kaliteli bir hayat planlamak gerekiyor... Önce çağın hastalığından kurtulmak ve yavaşlamak gerekiyor. İnsan gündelik hayatın içinde gereksiz çok iş yapıyor, fazlalıkları bir kenara bırakmasını bilmek gerekir. Hayata bir anlam katmak, amaçları ve hedefleri belirlemek, alçak gönüllü olmakla başlanabilir. 

‘’İyi dostlar, iyi kitaplar ve huzurlu bir vicdan; işte ideal hayat’’ Mark Twain / Tom Sawyer Maceraları 

İyi bir kitaplar, iyi arkadaşlar, güzel filmler, müzik ve resimler… Yeni icatlar için çalışan, insanlığı eşit gören, vicdanını dondurmayan, tefekkür eden, doğaya ve hayvanlara merhamet gösteren, işini çok iyi yapan, arzularına hâkim olan, hayatı anlamlandıran, sadeleştiren, koşmayan, durup düşünen, hakikat yolunda yürüyen, popüler piyasanın yolundan değil de patikaya sapan herkes iyi bir hayat yaşayabilir. Ütopya değil, bu mümkün. Yeter ki modernitenin sert kalıplarından çıkmayı başarabilelim.