Ali Değermenci

Ali Değermenci

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Almanlar, Birinci Dünya Savaşı’nda yenildi. Gururları incinmiş halk, Nazilerin “vaatlerine kanarak” yeniden dirildi; neredeyse Avrupa’nın tamamına yakın toprağını işgal ettiler. Stalingrad kuşatması ile Sovyetleri de işgale yakınlaştılar, fakat bu girişim faciayla sonuçlanınca ikinci kez yenildiler. Tarihte eşine az rastlanan küçük düşürülen bir antlaşma ile Almanlar, 10 milyon insanını bu çılgın düşler uğruna kaybetti. Naziler, 6 milyon Yahudi, 3 milyon Polonyalı ve 1 milyon Çingene ve engelli insanı katletti. Avrupa’da bu savaşta 35 milyon insan can verdi. Almanya deyim yerindeyse yerle bir edildi, şehirlerin büyük çoğunluğu, fabrikaları, devlet daireleri, ulaşımı felç edildi. Askerleri dağıtıldı, silahlanması yasaklandı. ABD’nin uydusu konumuna getirildi. 

Haberin Devamı

Fakat Almanlar bugün dünyanın 4’üncü büyük ekonomisi, Avrupa Birliği’nin panzeri; siyaseti, bilimi, eğitimi ile çok büyük bir devlet olarak dünya sahnesinde… Böylesine bir facia başka bir milletin başına gelmiş olsa kolay kolay ayağa kalkamayacağı varsayılırken, Almanlar 25 yıl içinde iki büyük facia yaşayarak bugün dünyanın 4’üncü büyük devleti olabilmeyi başardı. Peki, yeni bir facia ya da bir başkaldırı yeniden yaşanabilir mi? 

Tarihe dönüp baktığımızda, müthiş entelektüeller yetiştirmiş bir toplum: Kant, Fichte, Hegel, Schopenhauer, Marx, Nietzsche, Heidegger, felsefede Almanların büyük bir hâkimiyetini sağladı. Johann Sebastian Bach, Johannes Brahms, Franz Liszt, Robert Schumann gibi büyük besteciler, sosyologlardan yazarlara kadar büyük insanlar yetiştirdi. 

“Almanlar Üzerine İncelemeler” 

Almanlar, özellikle de Nazi Almanya’sı üzerine yığınla kitaplar yazıldı, sinema filmleri çekildi. Bu kadar dirençli bir millet nasıl olabilir ki? Bu kadar dirençli olmaları kültürlerinde mi genlerinde mi var, yoksa eğitim ve disiplinle mi bunları başarabiliyorlar? Norbert Elias’ın kaleme aldığı “Almanlar Üzerine İncelemeler” (Alfa Kitap), bu sorulara cevap verir nitelikte bir eser. 

Norbert Elias, kitabın baş kısmında Almanları anlatırken “düello”ya geniş yer ayırıyor. İmparatorluk döneminde ideali ve gururu vurgulamak için düelloya davet etmenin, cesaret ve asalete dayandığını, Alman üst gelir grubunda yaygın olduğunu anlatıyor. Napolyon’un işgali ile başlayan milliyetçilik akımının bugüne kadar sarsılmadan geldiğini dile getiriyor. Aslında Almanları milliyetçilik, gurur ve başarma azmi kavramlarıyla tanımlayabiliriz. Bu üç kavram, tarihin her döneminde yer edinmiş durumda. Bu sayede çok çalışmaya yönelen ülke, 20’nci Yüzyıl’ın başında fabrikalarla donatıldı. 

Haberin Devamı

Almanlar

Gerçek nirengi noktası 

“Kritik durumlarda her seferinde davranışın gerçek nirengi noktası haline gelen bu imparatorluk, Almanya’nın ideal imajıydı. Almanlar bu zamanlarda onun gölgesi altında toplanıyordu. Yoğun duygusal güç onun aracılığıyla seferber ediliyordu; gerçek ve ideal Almanya birbirine yaklaşıyor, kimileyin kısa süreliğine de olsa yekvücut oluyordu.” (Almanlar Üzerine inceleme, s. 383) 

Gururlarının rencide olması

Alman İmparatorluğu ulusal temellere dayalı modern bir devlet olarak 1871’de kuruldu. Avrupa’nın ortasında çok çalışkan ve cesur insanlar ile ülke çok gelişti. O zamanın üretim şekilleriyle güçlendi. Özellikle savaş sanayisini geliştirdi. 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetti. 28 Haziran 1919’da Versailles Barış Antlaşması imzalandı. Fakat antlaşma şartları Almanya’yı küçük düşürücü ağır maddeler içeriyordu. Askerleri terhis edildi, silah üretimi yasaklandı. Weimar Cumhuriyeti olarak bilinen dönemde iç siyasi çalkantılar ve başarısız hükümetlerin arasından Nazizm akımı çıktı ve iktidarı bir baskınla Adolf Hitler ele geçirdi. Sonrası Avrupa ve Rusya’nın istila girişimine kadar gitti.

Haberin Devamı

Modern bölünmüş Almanya

İkinci Dünya Savaşı ile Almanya yeniden yerle bir oldu; ikiye bölündü. Doğu Almanya, Sovyetler Birliği kontrolünde bir ülke oldu. Batı Almanya yerle bir olan ülkeyi ayağa kaldırmasını bildi. Sovyetler’in 1989 yılında dağılmasıyla iki Almanya birleşti. Doğu Almanya’nın geri kalmışlığı çok kısa sürede düzeltildi. 

John Kampfner, “Almanlar Neden Daha İyi Yapıyor?” başlıklı araştırmasında, Almanları şöyle tanımlıyor: “Modern Almanya’nın ömrünün yarısı bir korku, savaş ve diktatörlük hikâyesiyken diğer yarısı ise dikkat çekici bir uzlaşı, istikrar ve gelişim hikâyesi. Hiçbir ülke, bu kadar az zamanda bu kadar başarıya ulaşamadı.” 

Yeni çılgınlık çıkar mı?

Bugün Almanya dünyanın en büyük 4’üncü ülkesi, Avrupa Birliği’nin panzeri. Almanya AB’nin dışına çıksa birlik diye bir şey kalmayacağını herkes biliyor. Birliği ayakta tutan kudretli bir devlet Almanya... Unutmayalım İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya yerle bir edilirken, binaların bodrum katlarında eğitim kesintisiz devam etti. Almanlar bugün için değil yarın için yaşayan bir toplum. 

Almanya’nın tarihteki rolünü çok iyi bilen ABD’nin, Almanya’yı durdurmak, geriletmek ve gücünü kırmak için her şeyi yaptığını biliyoruz. Trump döneminde Almanya neredeyse düşman ilan edildi. Alman marka otomobillere Amerika’da 20 milyar dolar cezalar kesildi. Arkasından Rusya-Ukrayna savaşı ile Almanya’nın enerjisinin yüzde 70’in üzerinden sağladığı Rusya ile boru hatları, yine ABD’nin baskısıyla kapatıldı. Almanya’nın Napolyon işgalinden beri gelen milliyetçilik ve gururu yeniden hortladı. Neonazi eğilimli partiler, önemli bir güç edinerek siyaset sahnesinde yer aldı. 

Norbert Elias, tehlike konusunda, İkinci Dünya Savaşı ile bölünen ve 1989 yılında Doğu Bloku’nun dağılmasıyla Doğu Almanya ile birleşmeye işaret ediyor ve doğu ile batı arasındaki büyük huzursuzluğa dikkati çekiyor. Elias; “… halkın bazı kesimleri diğer kesimlere karşı muazzam bir öfke ve düşmanlık beslemektedir” (s. 469) diyor. Federal Almanya’nın birlikte bir geleceğinin olmayacağını belirtirken, öfke içinde olduklarını dile getiriyor. Yazara göre, Almanya eski değerler üzerinde yönetildiğini, aslında bir “Polis devleti”nin ülkeye hâkim olduğunu anlatıyor. Naziler sonrasında yeni nesillere Nazi çılgınlığının pek de iyi anlatılmadığını, milliyetçiliğin yükselmesinin eski duyguların harekete geçmesine neden olduğunu vurguluyor. 

Batı Almanya’nın savaş sonrası ilk Cumhurbaşkanı Theodor Heuss, “Pratik olarak tek şansımız var, o da çalışmak” diyordu. Alman şirketleri erişim açısından küresel olabilirler ama bağlılıkları yereldir. Alman patronlar sosyal olarak bilinçlidir. Bugün küresel alanda yaşanan gelişmeleri Almanlar açısından değerlendirirsek “Gururlu Alman milleti” (tarihteki düello kültürü) tarihinden kopmadan hislerini kaybetmeden yoluna devam ediyor. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere büyük devletler bunu görmekteler ve Almanları dizginlemek için her türlü politikayı hâlâ Almanlara baskıyla uygulatıyorlar. Tıpkı 1919’da Versailles Barış Antlaşması gibi kontrol altında tutuyorlar. ABD’nin CIA merkezi yapılanmasından daha büyüğünün Almanya’da kurulu olduğunu unutmayalım. Gururlu Alman halkı, bu prangaları parçalamak için özünde var olan duyguların her an harekete geçebileceğini, Neonazi hareketleri ve Doğu Alman toplumu ile çatışmaların her an ortaya çıkabileceğini unutmayalım. Son olarak Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının, hep ekonomik rekabetten çıktığını, bugün dünyada küresel alanda ekonomik alanda büyük bir rekabetin yaşandığını da unutmayalım! Almanlar, gururlarının incindiğini düşünerek, bastırılmışlık duygularıyla yeni çılgınlıklara yelken açabilirler mi bilinmiyor, fakat böyle bir risk olduğunu göz önünde bulundurabiliriz.