Ne Gandhi ne Kılıçdaroğlu.. Rekor Onur Akın'ın

11 Temmuz 2017

Ne Gandhi Ne Kılıçdaroğlu.. Rekor Onur Akın'ın

1997 yılında Ankara'da Çankaya Belediyesinin başkanı Doğan Taşdelen'in organize ettiği bir konser vardı. Efsane katılım olarak bilinen konser. Zülfü Livaneli sahnede ve herkesin ortak fikri; beş yüz bin kişinin katılımı konser olarak tarihe geçti.

Ardından 2000'li yılların başında Batman'da Ahmet Türk'ün ev sahipliğinde gerçekleşen Ciwan Haco ve Arif Sağ sahnesinde bir başka konser. Devletin ya da resmi kurumların çelişkili rakamlarına rağmen yine beş yüz binlik bir rakam ifade edilir katılımcı ortak görüşünde. Doğrudur yanlıştır ancak kitle büyüktür rakamlar yanılsa da...

Müzik her doygunluğa açıktır. Herkes en fazlasını iddia eder ya da öyle anlatmaktır yeni dünya düzeninin algısı, ancaaaak...

Ne iddia edersek edelim sahici hisler toplar insanları. Ne bedel olursa olsun. Kimi para öder gider kimi de para alır katılır bazıları da inandığı bir şeye ayakları feda eder. Kalkar gider. Böyledir sosyal birlikteliğin gereği.

Hangi görüş, hangi ideoloji olsun fark etmez. İnsanlar bir araya gelmek istediğinde samimiyet arar, bulursa romantizmini aklına katar. Yollar da engeller de samimiyetin önüne geçemez.

Dünyadaki

Yazının Devamı

İş adamından sanatçı mı olur?

19 Haziran 2017

İş adamından sanatçı mı olur?

Merhaba diyelim, konumuza girelim.

Algıların bilginin önünde olduğu günümüzde postmodernist yaşamların zirvesini yaşıyoruz. Ne verirlerse alıyor, gösterdiklerini konuşuyor ve yüzlerce kez tekrar edilen mesajları sorgulamadan kabul ediyoruz.

Sorgulama refleksimiz ortadan mı kalkıyor?

Genetiğimiz iletişim tekonolojileri sayesinde evrime mi uğruyor?

Mesela müzik endüstrisindeki değişim bizim geleneksel zevklerimizle ne kadar uyuşuyor? Zaten endüstrileşmişse sanat; tad, doku ve üretim nerede?

Programlanmış melodiler ve kalıp ritmler, bizim değiştiğini zannettiğimiz müzik zevkimizin bilinç altı mı yoksa müzik zevki eninde sonunda bütün mesajları reddedercesine hafızasını korur mu?

Müzikal hafızayı gıdıklayan albüm

Yazının Devamı

Kariyer de yaparım kafa da atarım

17 Haziran 2017

Kariyer de yaparım kafa da atarım

Merhaba diyelim konumuza girelim,

Alın size babalar günü hediyesi. Cinsiyetçi jargonda severek kullandığımız 'babalar gibi' lafının bir kadın tarafından uygulanışının hikayesi.

Canan Tuğaner televizyon dünyasında görevini layıkıyla yapan, mesleğinin eğitimini almış ve yıllardır ekranlarda takdir toplayan bir sunucu. İyi arkadaşım olmasının yanında kadına sözde biçilmiş objeleri kullanmadan kariyerine devam eden bir basın mensubu.

Manşetlerde 'ünlü sunucuya taciz şoku' haberini okuduğumda hemen aradım Canan'ı ve durumu bir bir öğrendim. İran'lı zat-ı muhterem B.J. Büyükada sahilinde Canan'ı bikinisiyle cep telefonuna gizlice kaydediyormuş. Canan bunu fark edince sözle uyarmış. Muhterem İranlı vatandaş da ne var bunda edalarıyla umursamayınca bizim Canan sinirlenmiş ve adamın elinden telefonu almış. Arbede çıkmış. Canan'ın başı yaralanmış ama tanırım Canan'ı bana söylemese de (haber fotoğrafında görünen başındaki yaradan tahmin ediyorum) adamın şiddetine maruz kalmamış bilakis kafayı atmıştır. Evet evet kafayı atmıştır Canan.

Çünkü Canan

Çünkü,

Canan da her kadın gibi bu cinsiyetçi ablukadan bunalmıştır,

Yazının Devamı

Yok olursun, dilin kurur

31 Mayıs 2017

Yok olursun, dilin kurur

Merhaba diyelim, konumuza girelim.

Çok söz vardır dil üzerine. Gerek atasözü gerekse günlük kullanım adına. Doğaldır çünkü sesli iletişimin son organıdır dil buna rağmen belki de hayatı devam ettirmenin ilk unsurlarından. Aynı zamanda anlayabildiğimiz alfabelerin ismine de dil denir. Topluluklar, dil adını verdiğimiz sesli iletişimle anlaşır ya da savaşır. Anlaşamadığımız kişiye dilinden dolayı 'yabancı' demek de bundan değil midir?

Savaşlar, göçler ve diğer sosyolojik unsurlar bir çok dili temelinden etkilemiş. Bazıları evrime uğramış bazıları ise yok olmuş. İşte yılların usta sinema ve reklam yönetmeni Erdoğan Kar, böyle bir durumu bu topraklarda fark edip tecrübesini katarak kolları sıvamış. Yüzlerce sinemacıyı da akademik kadroların başındayken yetiştiren usta yönetmen, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında kaybolmaya yüz tutan dillerimizi, kurumaya ramak kalan kültürümüzü araştırmaya koyulmuş. Ülke sinemasının bugünlerdeki parlak günlere gelmesinde Türk Sineması Platformu-Film Yönetmenleri Derneği'ndeki çalışmaları ile büyük katkıda bulunmuş olan Kar, bu saygın belgesel çalışması için bakın nasıl yola çıkmış?:

"2 yıl önce sıradan bir Anadolu kasabasında

Yazının Devamı

Kızını dövmezsen davulcu olur!

18 Mayıs 2017

Merhaba diyelim konumuza girelim,

Kızını dövmezsen ya davulcuya kaçar ya zurnacıya derler ya işte o inanışa taban tabana zıt bir oluşum yakında bir çoğumuzu meşgul edecek. Kadınlar öyle bir şey yapıyor ki benim diyen geleneksel düşüncedeki erkek ahalisi şaşacak kalacak.

Önce şu kızını dövmezsen algısına bir dokunalım bakalım, inanış olacak kadar değeri var mıymış?

Kadın ya da kız dediğin muhakkak gözetim altında bulundurulmalı. Dört duvar arasında tutulmalı. Ola ki çıktı duvarlardan mutlaka izlenmeli. Yoksa öyle bir varlıktır ki seni utandırır. Mazallah giyimine dikkat etmez. Uluorta kahkaha atar. Makyajından nice beller kırılır. Endamından nice yuvalar yıkılır. Şeytan bile benzetmede tecahül kalır ki Arif ne yapsın?

İşte bu paragrafın bilinci yaşadığımız topraklarda hem erkeğin hem de kadının beynine doğar doğmaz işlenmeye başlanır. Mesela, kız babası olmak zordur. Kadınla bir yere gitmek zuldür. Kadın yerini bilmezse her yer sorundur. Çünkü tüm mantık sistemi, erkek üzerine kuruludur. Hatta daha da zavallıca olanı, kadına değeri göstermek için sadece annelik tasviri üzerinden güzelleme yapılır. Örnekler milyonlarca çoğaltılabilir. Gerek var mı gına geldiğimiz diğer örneklere?

Bir de

Yazının Devamı