Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Maç bitmiş, elleri cebinde, tüm sezon boyunca olabildiğince duyarsızlığı ve gamsızlığı ile ağzında sakızı sahaya giriyor. Önüne çıkan rakip oyuncuyu tebrik ediyor ve bir sonrakini...
Bu kişi sezon boyunca tüm büyük maçlarda aynı kadro dizilişleri ve tuhaf oyuncu seçimleriyle takımını çaresiz bırakan, üstüne derbi karşılaşmalarında kişiliksizleştiren, Fenerbahçe’nin teknik direktörü Jorge Jesus’tur.
Geçen sene bu zamanlar Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un Avrupa’da çeşitli restoranlarda bir araya gelerek teknik direktörlük için ikna etmeye çalıştığı, birlikte selfi çektirdiği kişiden söz ediyorum, elbette.
Birkaç hafta önce hem kupada hem de ligde şampiyonluk şansının devam ettiğini ve bunun Fenerbahçe için büyük başarı olduğu ile ilgili açıklama yapma cüretini gösterirken kuşkusuz geçen sene Fenerbahçe Başkanının işte bu peşinden koşturmasından güç alıyordu, Jorge Jesus.
Dünya Kupası sonrasında teknik direktörsüz kalan Brezilya’nın Milli Takımı’nı çalıştıracağının havasına o kadar girmişti ki Fenerbahçe’yi havada karada rahatça şampiyon yapacağına dair büyük bir özgüven patlaması yaşıyordu.
Bu nedenle ne Trabzonspor ne de Galatasaray maçlarına hazırlık yaptı.
İkisinde de çok kötü teknik direktörlük yönetimleri gösterdi.
Her iki karşılaşma da aynı zamanda çok güzel birer tecrübeydi. Ders almak, üzerinde düşünmek, çalışmak gerekiyordu.
Ama Jesus elleri cebinde aynı duyarsızlığı ve gamsızlığı ile sakız çiğnemeyi sürdürdü.
Fenerbahçe Yönetimi de hem bu duruma seyirci kaldı hem de umursamadı.
Trabzonspor ve Galatasaray maçlarından alınması gereken dersler bir tarafa sonrasındaki Beşiktaş karşılaşmasına da aynı vurdum duymazlıkla çıktı ve kaybetti. Üstelik rakibi 10 kişi kalmıştı!
Sonra 2-0 öne geçtiği İstanbulspor maçında, sezonun ilk karşılaşmasında Ümraniyespor’a karşı yaptığı hataları tekrar ederek 2 puan daha bıraktı.
Sahaya girip, taraftara güç gösterisinde bulunurken elleri cebinde değildi belki ama sakızı ağzından düşmemişti.

Haberin Devamı

Yetmedi Giresunspor’a da puan verdi.
“Ya birader kendine gel, burası Fenerbahçe!” diyecek bir kişi yoktu Fenerbahçe’nin futbol aklını yönetenler arasında.
Sahi Fenerbahçe’yi yönetenler acaba neyin dümeninin başında olduklarının ne kadar farkındaydı bu süreçte?
Geçen hafta şu soruyu sormuştum; “şampiyon olmak bu kadar mı zor?”
Bugün başka bir soruyu sormanın yeri ve zamanıdır; “Fenerbahçeyi yönetmek bu kadar mı zor?”

Haberin Devamı

Çok mu zor?
Peki, Mayıs 2018’de Bodrum’daki o görkemli toplantıda Fenerbahçe’yi yönetmenin “modern” dokunuşlarla ne kadar kolay olabileceğinin mesajları nasıl da rahat söyleniyordu, değil mi?

Hatırlıyor musunuz?
Unutmamalısınız!
Kimse seçim meydanlarında söylediklerini; verdiği vaatleri unutmamalıdır.
Çünkü o günlerde bir taraftan sosyetik mesajlar, vaatler sıralanırken diğer yandan Fenerbahçe’ye yıllardır hizmet etmeye çalışanların üzeri karalanıyordu, kirletiliyordu!

Mutlaka bunun bir bedeli olmalıdır.
Hala bu kişilere borçlu olunan o özürler bir türlü dilenmezken; Fenerbahçe’nin esas mücadele ettikleriyle her türlü dostlukların rahatlıkla kurulabilmesinin akılla mantıkla, ekonomi ile finansla açıklaması olabilir mi?
İlk iki yıl nasıl bir bataklık içine düştüğünün algı ve propogandası ile Fenerbahçe’ye gönülden hizmet edenleri sanayi casusu diye kitlelere şikayet edip, futbol takımını beş yıl boyunca başarısızlık, kimliksizlik ve kişiliksizlik sarmalına mahkum etmenin hiç mi karşılığı olmamalıdır?
İşte Fenerbahçe’nin bu futbol aklını yönetenlerden Jesus’a “burasının Fenerbahçe olduğunu” anlatmasını bekliyoruz.

Haberin Devamı

Mümkün mü?
Bakın bizim işimiz sadece dışarıdan ahkam kesmek, ukalalık yapmak değildir.
“İşini doğru yapmaya çalışan köşe yazarı;” cümleleri vasıtasıyla bir taraftan sportif detaylarla ilgili yorum yaparken, diğer yandan camianın sahip olduğu düşünsel aklın, vicdanın, tarihsel kimliğin ve hafızanın hatırlatıcısı görevini yerine getirirler.
Sahada olanın resmini okuyucuya bir başka gözle çizer, aktarırken, henüz ortada olmayan resmin sahada daha güzel çizilmesi veya şekillenmesinin hayalininin taşıyıcısı olurlar.
Camialar başarılarını bu şekilde kurdukları organik ilişkiler vasıtasıyla inşa ederler.
İşini doğru yapmaya çalışan yönetim bu organik ilişkiyi daima canlı tutmaya gayret gösterir.
Fenerbahçe’de çok uzun yıllardır bu organik yapı kendi içinde büyük hasarlara maruz kaldığı için bir arada olma sorunu yaşıyor.

Mesele şampiyonlukların kaybedilmesi değildir!
Tarihinin en zor sezonlarından biridir 1999-2000. Ali Sami Yen’deki maç öncesinde kalesine basketbol potası koymayı teklif etmeyi cüret edecek kadar ileri giden bir rakip aynı zamanda Fenerbahçe’nin hali pür melalini tarifliyordur.
Evet o maç hiç de kolay geçmemiştir ancak Galatasaray’ın ceza sahasına bile giremediği karşılaşmayı Fenerbahçe 1-0 kazanmayı bilmiştir.
Sadece o maç mı, o sezonun ikinci yarısındaki hiçbir derbi maçını kaybetmemiştir, Fenerbahçe.
Bu Fenerbahçe taraftarının özgüvenini besleyen bir duruş, ifade etme biçimidir.
Camiaların böylesine büyüklük hikayelerine ihtiyacı olur. Bu hikayeler, efsaneler nesilden nesile sadece taraftarın içinde yaşayan, büyüyen menkıbelere dönüşmez, aynı zamanda futbol takımının içinde de jenerasyondan jenerasyona aktarılır.

Bu önemli ve gerekli bir misyondur.
Fenerbahçe’yi yönetmeye aday olanlar öncelikle bu misyonun ne olduğunu anlayabilmeli ve altından kalkabilmelidir.
İşte mevcut Fenerbahçe yönetiminin son beş yıldır yapamadığı, yerine getiremediği ve umursamadığı temel misyon budur.
Derbi kazanamamak değildir; takımın hiçbir büyük maçı kazanacak direnişi sahada gösterememesi, futbolcuya bu bilincin, görevin, tarihsel sorumluluğun aktarılamamasıdır.
Oysa bu misyon Fenerbahçe gibi kökleri çok güçlü menkıbelere dayalı görkemli bir Kulüpte yapılması en kolay iştir!
Para bulamayabilirsiniz ama kahramanlığınızı, cesaretinizi, hamasetinizi güçlü tutarsınız.
Ama hem para bulup hem de yapamazsanız bunun adı başka bir şey olur.
Jesus ile devam edilmesi Fenerbahçe’ye verilecek en büyük zararların başında gelecektir. Jesus bize nasıl bir teknik direktör olduğunu gösterdi. İkna olmak için bir sezona daha ihtiyacı olanlar, deneyebilirler kuşkusuz.
İstatistiğin verdiği bilgiyi her zaman bilimin diğer akıl araçlarıyla birlikte değerlendirmeniz gerekir.
Fenerbahçe son 10 yılın en yüksek maç başı puan ortalamasına ulaşmış ve bu şampiyon olan diğer 8 takımın ortalamasının da üzerinde çıkmış olabilir; aynı ortalamayı Beşiktaş da yakalamış ve Galatasaray üzerine çıkmışsa bu durumda Süper Ligin genel kalite ortalaması diye ikinci bir değerlendirme kriteri devreye girecektir.
Yani Süper Ligin standart sapması zaten bu puan ortalamasını yaratmıştır; başarı bunun çok daha üzerine çıkmakla ölçülür hale gelmiştir.
Jesus’un önünde oynayacağı bir Kupa finali vardır. Başarı ihtimalinin %50-%50 olduğu bir maç daha...

Kupa, Jesus’un başarısını belirleyen bir ölçüt değildir!
Peki, Jesus’la devam veya devam etmeme ya da yerine kimin getirileceği kararını kim verecektir?
Fenerbahçe’nin son 5 yılını yöneten futbol aklı bu kararı vermeye yetkin ve yeterliği olduğuna bizi ikna edebiliyor, gösterebiliyor mu?
Yeni teknik direktörü kim hangi kriterlere göre seçecek?

Aynı kriterler nasıl transfer yapacak?
Fenerbahçe’ye Benzema, Firmino, Mane gibi oyuncuları transfer edebilecek mi?
Yoksa Rossi, Pedro, Oosterwolde ayarında futbolcular mı aranıp, bulunacak?
Semt pazarlarının gün sonu gibi, transferin son haftasına kadar beklenip, oradaki listede kalan futbolcular mı değerlendirilecek?
Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor kendilerini başarıya ve şampiyonluğa ulaştıracak futbolcuları bu kadar rahatça bulurken Fenerbahçe’nin yapamamasını futbolun hangi akli tarafıyla açıklamamız, anlamamız gerekecek?

Dün Fenerbahçe sadece bir derbi mi kaybetti?
Nasıl kaybettiği ve bunu sezon içindeki defalarca tekerrürlerine gözümüzü kapatmalı mıyız?

Fenerbahçe yönetilemiyor!
Fenerbahçe’nin yönetilemeyen büyüklüğüne başlık atarak kitap yazmış bir yazar olarak “Fenerbahçe’nin yönetilememesinin” içeriğini başka bir anlamla doldurduğumu belirtmek istiyorum.
Kitabın içeriğindeki temel mesele “Fenerbahçe’yi yönetemeyenlerden” çok yönetilmesine engel olan ve onu çevreleyen olaylardı; buradaki konu bunu da içine alacak şekilde her şeyi eline yüzüne bulaştırma ve işin özünü de kaçıracak şekilde yönetememe halidir.

Bu iş bu kadar da zor değildir!
Evet, Fenerbahçe’yi yönetmek bu kadar da zor olmamalıdır!